PVT, portal ven gövdesinin
parsiyel veya tamamen kan pıhtısıyla tıkanmasıdır. Bu tıkanma sağ veya sol
intrahepatik dalları da kapsayabilir. Süperior mezenterik veya Splenik venlere
kadar da uzanım olabilir.
Sirotik hastalarda portal
ven trombozunun prevalansı %0,6-26 arasında değişmektedir. Yeni tanı konulmuş
Child-Pugh A ve B hastalarda, 1 ve 5 yıl sonra bildirilmiş PVT insidansı
sırasıyla %4,6 ve % 10,7’dir. Hastalığın
ağırlığıyla birlikte PVT görülme riski de artar. KC-Tx adaylarında %25, HCC’li
hastalarda %35’e kadar görülür.
PVT’un, sirozlu hastaların
gidişatında büyük etkisi yoktur. KC Tx yapılan hastaların 90 günlük
mortalitelerinin değerlendirilmesinde PVT olan hastaların olamyanlara göre daha
fazla mortalite ve greft kaybıyla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Hastaların
%75 kadarında progresyon olmadığı ya da rezolüsyon olduğu bildirilmiştir.
PVT varlığını predikte
edebilmek için bazı faktörler önerilmiştir. Bunlar: Child B veya C evre, daha
önce rezolüsyona uğramiş PVT öyküsü, ilişkili protrombotik risk faktörlerinin
varlığı, büyük portosistemik kollateraller, HCC, sistemik venöz tromboz öyküsü,
yakınlarda abdominal cerrahi, endoskopik girişim veya invaziv araştırma öyküsü
ve portal akım hızının< 15cm/saniye olmasıdır.
Klinik
Sirotik hastalarda PVT,
sıklıkla klinik bulgu vermez ve HCC için yapılan rutin USG taramaları sırasında
tesadüfen fark edilir. Geriye kalan hastalarda ise ciddi hayatı tehdit edici
komplikasyonlarla beraber olabilir.
Akut PVT’de abdominal
semptomlar (ağrı, iştah kaybı, bulantı, kusma, diyare) ve ateş daha sıktır. Kronik
PVT’de ise özefagiyal varisler ve hemoraji daha sık görülür.
Akut abdominal ağrı,
çoğunlukla, trombozun mezenterik venleri tutması neticesinde intestinal iskemi
veya enfarkt sebebiyle oluşmaktadır.
Akut PVT kliniği,
trombüsün uzanımıyla ilişki içerisindedir. Mezenterik ven ve dallarının olaya
katılması intestinal iskemi ve infarkta yol açabilir. İnfarktın %60’lık bir
mortalitesi vardır.
Kronik PVT’unun klinik
prezentasyonu sıklıkla sonuçları olan portal hipertansiyon, gastroözefagiyal
varisler, GİS kanama, splenomegali ve hipersplenizmle karakterizedir.
Kronik PVT’u olan sirotik
hastalar, PVT’si olmayan sirotik hastalara göre daha fazla varis kanaması riski
altındalar gibi görünmektedir.
Şu ana kadar yapılan
çalışmalar PVT’ndaki progrsyonun artmış mortaliteyle ilişkili olmadığı yönünde
sonuçlanmıştır.
Tanı
Tanıda ilk seçenek yöntem Doppler
USG’dir. Portal ven içindeki trombüs solid izoekoik ya da hiperekiok
materyaller olarak görüntülenebilir. Doppler USG’yle trombozun kısmi ya da tam
olup olmadığı net olarak söylenebilir. Portal bir kavernom tespiti (paraportal
damarlanma) PVT lehinedir.
Portal vendeki kan akımı
renkli Dopppler incelemeyle, pulsed wave USG’yle veya alternatif olarak
kontrastlı USG (CEUS) ile değerlendirilebilir. Kontrastlı USG, portal kan
akımının tetkik edilemediği veya hızının düştüğü durumlarda daha güvenilir
sonuçlar verebilir.
Kontrastlı BT veya MRI’ın
özellikle portal ven fazları tanıyı tamamlamak için kullanılır. Yanı sıra, USG
ile görülmeme ihtimali olan venöz dallanmalardaki trombüsü göstermek amaçlı, intestinal
enfarkt tarzı olası komplikasyonları göstermek için kullanılabilirler.
HCC’li hastalarda portal
vene olası bir tümör invazyonunun dışlanması gereklidir. Bazı özellikler bu ayrıma yardımcı olabilir:
portal venin çapı (>23 mm), inratrombotik arteriyel neovaskülarizasyon ve
kontrast enjeksiyonunun arteriyel fazında (BT veya CEUS) endolüminal materyalde
artış olması gibi. BT’nin yanı sıra CEUS’da malign PVT tanısında faydalıdır.
PVT tanındığı zaman
protrombotik koşullarında gözden geçirilmesi gerekir. Klasik koagülasyon
testleri (PT ve aPTT) siroz koşullarlında yanıltıcı olabilir. Trombin
generation asseys (TGA) ve tromboelastometri kullanımı daha iyi bilgi verir.
Bununla beraber klinik kullanımlarıyla ilgili oturmuş bir uzlaşı oluşmamıştır.
Güncel Baveno kılavuzları
uyarınca tüm kronik PVT’lu sirozlu hastalar gastroözefagiyal varisler açısından
endoskopiye tabi tutulmalıdır.
Risk
faktörleri
PVT patogenezi
multifaktöriyeldir. Hiperkoagülabilite, portal kan akımı hızında azalma ve
vasküler endoteliyal lezyonlar ana risk faktörüdürler. Hiperkoagülabilite F8
seviyeleri ile protein C arasındaki oranın artışı olarak tarif edilebilir.
Önerilen trombofili
testleri: protein C aktivitesi, protein S aktivitesi, antitrombin aktivitesi,
F5-Leiden gen mutasyonu (G1691A), APC oranı, protrombin gen mutasyonu
(G20210A), metilentetrahidrofolat redüktaz C677T mutasyonu, PNH,
transglutaminaz antikorları, Behcet hastalığı klinik araştırması,
miyeloproliferatif hastalıklar (JAK2 V617F mutasyonu, Calretikulin exon 9
mutasyonu, K.İ. biyopsisi), Antifosfolipid sendromu (antikardiyolipin
antikorları, anti-beta2 glikoprotein antikorları ve LA)
PVT’u olan sirotik
hastaların 2/3’sinden fazlasında kalıtsal trombofilik bir hastalığı tespit
edilebilir.
Protrombin gen mutasyonu
(G20210A), PVT geliştirme açısından 5 kat kadar daha riskli olarak tespit
edilmiştir.
Portal venöz akım hızının
Doppler USG’de saniyede 15 cm’nin altına düşmesi PVT için anlamlı bir prediktif
faktördür.
Nonselektif beta-blokör
(NSBB) kullanımı da portal akımı azaltmak suretiyle PVT gelişimine katkı
yapabilir.
Ek olarak, portosistemik
kollaterallerin oluşumu da portal venin hemodinamik parametrelerini olumsuz
negatif olarak etkiler. En büyük kollateralde akım hacminin 400ml/dk’dan daha
fazla, ve kan akım hızının 10cm/sn’den daha fazla olması PVT oluşumuyla
korelasyon içindedir.
PVT gelişimi, KC
hastalığının şiddetiyle ilişkili gibi görünmektedir, zira sıklıkla ileri
evrelerde tespit edilmektedir. Ama bunu doğrulamayan çalışmalar da vardır.
Sirozlu hastalarda VWF,
p-selektin ve izoprostanlar gibi endoteliyal disfonksiyon belirteçlerinin
upregüle olduğuna dair kanıtlar vardır.
PVT sebepleri arasında
siroz olduğu kadar neoplastik invazyon da önemli yer tutar.
İnflamatuvar durumlar da
PVT gelişimiyle ilişkili bulunmuştur. Bunlar arasında abdominal enfeksiyonlar
da (spontan bakteriyel peritonit, divertikülit, Kolesistit, Pankreatit,
appendisit vs) vardır.
Sirozun etiyolojisinin PVT
gelişimindeki rolü yeterince araştırılmış değildir.
Primer
profilaksi
Primer profilakside
kullanılan LMWH (enoksaparin)’ın sadece PVT’den korumayıp, bakteriyel translokasyonu
ve KC dekompanzasyonunu azalttığı yönde çalışma veirisi vardır. Koagülasyon
kaskadının mikrotrombüsler ve doku iskemisi yoluyla intrahepatik fibrinogenezde
etkisi olduğu, bunun da hepatik stellat hücreleri aktive ettiği, enoksaparinin
ise hepatik vasküler direnci azaltarak deneysel modellerde hepatik stellat
hücrelerinin aktivasyonundan koruyucu özellikte olduğu ve fibrinogenezi
azalttığı fikri ileri sürülmektedir.
Primer profilakside
antikoagülasyon yıllardır yapılmadı. Bugünki bulgular ışığında aslında
nonsirotik hastalar gibi gerekirse DVT profilaksisi yapılmalıdır, ancak henüz
kılavuzlarda yerini almamıştır.
Tedavi
Günümüzdeki tedavi
kılavuzları RCT’lerden ziyade uzmanların fikirlerine dayanmaktadır.
Antikoagülasyon:
K vitamini antagonistleri,
LMWH ve DOAC’lar (Direkt acting Oral AntiCoagulants) PVT
tedavisinde kullanılan antikoagülanlardır.
Baveno 6 konsensusu
uyarınca antikoagülasyon, ana portal gövdede trombüsü olan veya progresif
büyüyen trombüsü olan potansiyel transplantasyon adayları için düşünülmelidir. Böylece
KC transplantasyonu hızlandırmak ve posttransplant mortalite ve morbidite
azaltılmak amaçlanır.
Transplant durumunda
olmayan adaylar için henüz bir konsensus yoktur.
Antikoagülasyonun güvenliği
ve etkinliği esasen toplamda 176 hastayı içeren 5 çalışmaya dayandırılmaktadır
ki buradaki PVT’lu hastaların çoğu da parsiyel PVT’dur.
Hastaların %8-50’sinde
tedaviyle komplet tromboz rezolüsyonu bildirilmiştir. Parsiyel remisyon
oranları ise %33-45 olarak bildirilmiştir. Trombüs progresyonu %10’dan az
olarak bulunmuştur.
PVT başlangıcından sonra
antikoagülasyonun geç (>6 ay)
başlatılması rekanalizasyon başarısızlığıyla koreledir.
LMWH başlanılmasıyla
kanama epizotu gelişmesi oranı bu 5 çalışmada %5 olarak bulunmuştur.
K vitamini antagonistleri
ve LMWH çalışmalarda güvenli ve etkin olarak bulunmuştur. Uzun dönem etkilerinin
ise sirotik hastalarda yeterli verisi yoktur.
Antikoagülasyon yapılırken
esas korkulan kanamaya neden olmaktır. Bu nedenle Baveno kılavuzları Antikoagülasyon
öncesi varis kanaması için profilaksinin başlatılmasını önermektedir. Burada önemli
bir nokta: Antikoagülasyon altında üst GİS kanaması geçirmiş hastaların 5
haftalık tedavi başarısızlığı veya 6 haftalık mortalitesinde herhangi bir artış
gözlemlenmemiş olmasıdır.