KC’in en sık görülen
primer tümörüdür. Erkekteki en sık 5. ve kadındaki en sık 8. malign tümördür.
İnsidansı ve tespit edilme
oranı coğrafik değişimler gösterir. Yüksek riskli bölgelerde erkek cinsiyet
baskınlığı varken (3,7:1), düşük riskli bölgelerde bu daha azalır(2,4:1). Endüstriyel
ülkelerde siroz yokluğunda iki cinsiyet arasında pek fark yoktur.
Yaş ilerledikçe insidans
artar. Çocukta nadirdir. 70-79’da fazladır.
Risk
faktörleri
Q Major:
kronik HBV, kronik HCV, siroz, aflatoksin B1
Q KC’in
diğer durumları: alfa-1 antitripsin eksikliği, hemokromatozis, vena kava inferiyorun
membranöz obstrüksiyonu, NASH, tip 1 ve 2 glikojen depo hastalığı, tip 1
herediter tirozinemi, Wilson hastalığı
Q Ataksi-telenjiyektazi,
hipersirüllinemi
Q Sigara,
DM, OKS
HBV,
HCC’lerin %80’inden sorumludur. HBV’nin hangi mekanizmayla HCC’ye neden olduğu
bilinmemekle beraber; virüs direkt ve indirekt olarak karsinojenik gibi
görünmektedir. Virüs DNA’sı konakçı DNA’sına entegre olur.
Serum HBV DNA seviyesi 104
kopya/mL’den fazla olan hastalarda uzun dönemde HCC gelişme riski belirgin
olarak artmaktadır. Antiviral tedavinin bu riski düşürdüğü bir RCT’de
gösterilmiştir.
HCV’le
ilişkili HCC, HBV’dekine nazaran daha yaşlı hastalardır. Bunun HCV’nin daha çok
erişkin yaşlarda kazanılmasıyla ilişkili olması olasıdır. Nederdeyse tüm HCV
kaynaklı HCC’ler siroz zemininde gelişmektedir. Böyle olmayanlar da çoğunlukla
kronik hepatitli ve fibrozisi olan hastalardır. HCV konakçı DNA’sına entegre
olmaz.
HCV’nin tedavi edilmesiyle
HCC gelişme oranları düşmektedir.
Siroz’un
her formunda HCC gelişme riski vardır.
Aflatoksin
B1, Afrika ve Asya’da
önemlidir.
Hemokromatozisli
hastaların neredeyse %45’inde HCC gelişir. Önceden sirozlularda geliştiği
düşünülen malign transformasyon, sirozu olmayan hemokromatozislilerde de
görülmektedir.
Wilson hastalığı olan bazı
hastalarda da siroz durumunda HCC gelişebilir.
Vena kava inferiyorun
membranöz obstrüksiyonu nadir konjenital veya kazanılmış bir hastalıktır ve
yaklaşık %40 hastada HCC gelişebilir.
Klinik
Aslında klinik semotomlar
sirozlu hastada ortaya çıkan karın ağrısı (en sık) ve kilo kaybı olarak
bilinmekteyse de artık birçok hasta daha semptomlar ortaya çıkmadan teşhis
edilmektedir. En sık bulgular ilk sırada hepatomegali ve ikinci sırada asit
olmak üzere ateş, splenomegali, zayıflama, sarılık ve hepatik üfürüm olabilir.
KC hassasiyeti sıktır. Büyümüş
KC’in yüzeyi düz, irregüler ya da nodüler olabilir.
Tümör etrafında arteriyrl
bir üfürüm duyulabilir. Sistolik, sert ve pozisyonel değişimlerden etkilenmeyen
karakterdedir.
Paraneoplastik
durumlar
Aslında sık değildirler. Bu
paraneoplastiik durumlardan birisi tip B hipoglisemidir. HCC’nin erken
safhalarında görülen (%5) ve malign hepatositlerde pre-IGF2’nin defektif
üretimiyle ilişkili olduğuna inanılır.
Tip A hipoglisemi daha
hafif bir tablodur ve HCC’nin ileri dönemlerinde ortaya çıkar. KC’in tümörle
infiltre olmasına dayandırılır.
Polisitemi, hastaların %10’undan
daha azında görülür. Malign hepatositlerden salınan EPO veya EPO benzeri madde
nedeniyle oluyor gibi görünmektedir.
Hiperkalsemi, PTHrP ile
ilişkili diye tahmin edilmektedir. Osteoklastik metastaz olmadan da ortaya
çıkabilir.
Özellikle Afrikalı
hastalarda ciltte pitriyazis rotunda (circumscripta) nadir değildir. Bunun dışında
cilt bulguları nadirdir.
Tanı
Tanıda altın standart patolojik
incelemedir. Ancak, artmış AFP’le veya olmaksızın, spesifik görüntüleme
karakteristiklerine dayanılarak, HCC’nin uygun bir klinik durumda tanısının konulabileceği
yönünde, şimdilerde yayınlanan deneyimlerle desteklenen, Amerikan ve Avrupa hepatoloji
cemiyetlerinde giderek artan bir konsensüs oluşmaktadır.
Serum
tümör belirteçleri
Görüntüleme yöntemlerine
yardımcıdır, ancak tek başlarına tanısal değildirler.
AFP
Alfafetoproteinin ölçümü
HCC tanısında, taramasında, izleminde ve porognoz belirlemesinde kullanılabilmektedir.
Mevcut kılavuzlar, biyopsi
ve görüntülemeyle tanı konulmasını desteklerler ve AFP’ye ihtiyaç duymazlar. Belirgin
olarak yükselmiş AFP düzeyleri (>10,000 ng/mL - > 1,000,000 ng/mL) uygun
klinik durumda HCC için tanısal kabul edilebilir. Belirli bir tanısal kesim
noktası yoksa da 400 ng/mL düzeyi birçok olgu da KC kitlesi için tanısal olarak
düşünülebilir. Erken tanıda çok işe yaradığı söylenemez.
AFP’nin bazı prognostik
yönleri de vardır. Mesela nakil olacak hastanın AFP düzeyinin 1000 ng/mL’den
yüksek olması daha kötü sonlanımlarla ve daha yüksek tümör rekürrensleriyle
ilişkili olarak görülmüştür.
AFP düzeyiyle HCC’nin
diferansiasyon derecesinin korele olduğunu gösterme çabası net sonuçlara
ulaşamamıştır.
Fukosilatlı AFP
AFP’in bir varyantı olan
AFP-L3, AFP spesifitesini, özellikle de 10-200 ng/mL arasında, arttırıyor gibi
görünse de erken tanıya ekstra katkısı gösterilmiş değildir. Dolayısıyla güvenli
bir kullanımı yoktur.
Des-γ-Carboxy Protrombin
Birçok HCC’li hastada
serum düzeyleri artmaktadır. Henüz faydaları ispatlı değildir.
Devamı 2. bölümde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder